Bulanık Taslak Gürültüsü

Kapıdan girip soluna döndüğünde koridorun sonunda kıpırdayan, büzülen, ürkekçe kendisine dönük duran şeklin gölgesi olduğuna -bir başkalığın ya da sözgelimi bir aynanın parlaklığının üzerinden değil de bulanık bir duvarda gördüğünde- inanmak istemedi.
Üstüne yürüdü, gölge büyüdü. İçinden geçip yüzünü yıkadı.
Bugün beraberinde telaşla kuruntular da getirmişti.
Oturduğu sokakta evler birbirine yakındı, apartmanda daireler arasındaki pencereler diğerinin devamında, boşluksuz, yukarı uzanıyordu. Sonra bir gün alt kattaki yumurtacının paraya, bizim adamın olduğu kadar ihtiyacı oldu, dolayısıyla ve farklılıkla reklama, tabelaya. Böylece anlaşıp penceresinin büyük kısmını kaplayan ışıklı bir tabela koydular; ama arka tarafını kapatmadılar ve gölgelikler akşamları hep kapalı kalsa da bir işe yaramadı, ışık sürekli çalışma odasına ve koridoruna vurdu.
Karşı taraftaysa daha büyük ve daha güçlü ışıklara sahip tabelası olan bir yumurtacı daha vardı. Üstüne dökülen sarmaşıklar rüzgâr estikçe sallanıyordu. Adamın koridora vuran gölgesini kıpırdatan da oydu.
Yanında çalıştığı yazar, bir göz doktoruna [çalıştığı göz, yazar doktoruna bir yanında] görünmektense bir steno tutacak kadar korkak, söyledikçe [steno söyledikçe korkak tutacak kadar görünmektense] temize çekilen notları kendisi okuyamadığı bir yana başka birine [başka birine okuyamadığı bir yana, kendisi çekilen notları temize] kontrol ettiremeyecek kadar da [ettir kontrolemeyecek dadar ka] paranoyaktı.
Yazara çok hızlı konuştuğunu, yetişemediğini, bilgisayar kullandırtmayacaksa en azından temize geçebilmesi için eve götürmesine izin vermesini istemişti. Elde ettiğiyse mesaisinin başında bir saatlik temize geçme süresiydi.
O da romanı gizlice dışarı çıkarıp kendine mal etmeye, yazaraysa sayfalarca saçmalık bırakmaya başladı.
Beraberinde telaşla kuruntular da getirmişti; çünkü editör taslağın bir sayfasını yığından çektiği gibi inceleyivermiş ve akşam arayacağını söyleyip hızla taklalar atarak kaçmıştı.
Kayıt cihazını hoparlöre taktı. Bütün kaydı cebinden yapmak zorunda olduğundan, yazarın sesi uzaktan ve boğuk geliyordu. Yine de yakalanmıştı, düşünememişti, diğerleri istedikleri ne varsa başarırken kendisi böyle salak olmayı hak etmiyordu. Hoparlörün sesini yükseltti, kulağına dayadı, tahminen sol kulağına, omzuyla sıkıştırdı. Editör arayacaktı, anlaşmak için mi tehdit etmek mi şüpheli. Telefonu da masaya koydu.
Beklediği arama geldiğinde hoparlördeki şiddetli ve ani gürültüyle koridor ufalandı, gölge dağıldı, ışık yayıldı.
Sesler uzaklaştı. Duvarlar yakınlaştı. Yumurtalar kırıldı.