Ana içeriğe geç
  1. Yazılar/

Gözleriniz Tabloyu Solduruyor

·2 dk

Ayak bileğinin arkasından başlayıp yanlara doğru uzanan kırışıklıklar yürüdükçe görünüp kayboluyor, sarıyla pembenin birbirine karıştığı tenindeki beyaz lekeler yer değiştiriyordu.

Ayaklarının altında, tahta kalaslarla oluşturulmuş, bir tarafında ağaç gövdelerinin, çeşit çeşit çiçeğin karıştığı toprağın uğultusu, diğer tarafında atlı, buharlı, elektrikli, benzinli ya da atom enerjisiyle çalışan arabaların gürültüsü olan geniş bir kaldırım vardı.

Yol, aşılması gereken soyut bir nesneydi. Algının ötesinde kendi zamanlarını bekleyen evleri gerçeklikle ayırmak için aralıksız uzanıyordu.

Toprağın sonundaki korkuluklar, önce arkalarındaki birkaç metrelik uçurumu, sonra ırmağı yeryüzüyle birleştirebilmek için yükselen somut bir acıydı.

Her biri diğerine bir ömür uzak.

Bulanıklığın arkasında gerçeklik varlığını yitiriyor.

Düşünmedikçe anlamsız, anlam yükledikçe karmaşıklaşan panoramanın önünden gelip geçen kalabalığın nefesi kısa süreliğine ağırlaşıyor.

Kadının ayak parmaklarının önündeki turuncu cloche şapkası rüzgar estikçe yalpalıyordu. Elbisesinin deseniyle aynı renkte. Bembeyaz kumaşın üstündeki küçük çiçekler…

Elindeki tatlı patatesleri içine koyup yerden kaldırdı.

Resimdeki şapka kadının elleriyle yanılsamaya dönüşüyor ve yerden yükselirken etrafındaki bulanıklığı uzağa ittiriyor.

Şapka kadının kucağında, kolları etrafına sarılmış, içinden siyah takım elbise giymiş bir adam yarı belinden başlıyor, fötrüne kadar uzanıp sonlanıyordu.

Korkuluklara yaslanmıştı.

Elinde silah olabilecek bir şeyi gazetesiyle saklayarak ileri uzatan başka bir adamın tam karşısındaydı.

Tablonun büyük kısmını dikdörtgen şeklindeki balkonlar kaplıyor. Her biri iki tarafına dikilmiş yaklaşık bir buçuk metrelik çalılarla kısmi olarak birbirlerinden ayrılmış. Kaldırım ve akarsu tarafları, karşılıklı olarak uzanmakla birlikte, herhangi bir süslendirmeye tabii tutulmamış. Güvenlik amacıyla konulmuş ince tahta korkuluklar sade olmasının yanı sıra balkonların doğal hâlini destekliyor. Diğer dikkat çekici noktaysa ana karakter dışındaki herkesin bu balkonlarda resmedilmiş olması. Farklı kültürlerden gelmiş oldukları kıyafetleri ve ten renkleriyle iyice belirginleştirilmiş. Net bir şey söylemek pek mümkün olmasa da ressamın yalnızca üç adet balkon tasarlamış olmasında sembolik bir anlam aranması gerektiğini düşünüyorum.

Bunu bana düşündürtense, üç sayısının kendince anlamları dışında, elinde şapka tutan kadının durarak resmedilmesine rağmen sanki her an ortadaki balkona koşacakmış gibi görünmesi. Bu kanıya nereden vardığımı tam anlamıyla açıklayamam. Belirgin bir kas hareketi, ayağını kıvırışı, hatta baş hareketi bile yok. Yalnızca bir çeşit his.

Kadın fötrlü adama çarptığı anda birlikte korkulukları kırıp akarsuya düşmeye başladılar. Susturucuyla boğuklaşan silah sesini rahatça bastıran bir gürültü çıkarmışlardı.

Çalılıkların tam dibinde, kadının az önce durduğu yerden görmesinin mümkün olmadığı kısmında, sırtına saplanan kurşun yüzünden devrilirken fesi de karşısında oturan çocuğunun suratına çarpan adam daha büyük gürültüyle tavla takımını devirdi.

İnsanların tablonun önünde bu his yüzünden yavaşladığını düşünüyorum. Harekete geçme vaadinin nereye varacağını görmek istiyor olmalılar.