Ana içeriğe geç
  1. Yazılar/

Orada Olmayı İsteyip İstemediklerini Bilemeyeceklerimiz

·1 dk

Masadaki ufak tencerenin içindeki çorba üç kâseye bölüştürülmüş. Dışarıdan deniz kokusu geliyor, dalga sesleri, güneşin doğuşuyla sokağa dökülen çocukların belirsiz, mantıksız, oyundaki kesin kurallarla sıralanmış çığlıkları:

-Kaydı!

Kâselerin ikisinin dibi ekmekle sıyrılmış. İçlerinde lekeli dalga izleri var, kaşıkları hâlâ duruyor, altı yedi ekmek dışı çevrelerine dağıtılmış. Diğeri tepesine varıncaya dolu, soğumuş, kaşığına, ekmeğine dokunulmamış. Sofrada sürahi, bardak, mendil yok. Çiçekli plastik örtüyü korumak için tencereyle arasına el havlusu konulmuş.

Masanın altına bir yığın bulgur, kırılmış cam ve yeşil bir kavanoz kapağı saçılmış. Sadece iki sandalye var, ikisi de yere devrilmiş.

Bulunamamanın anlamdırılamazlığında olmalılar. Elbiseleri, saçları, gözleri, boyları, boyunlarına asmaktan, parmaklarına geçirmekten, burunlarını sokmaktan hoşlandıkları, az önce, belki çok daha önce masada kaç kişi oldukları, cinsiyetleri, yaşları, politik duruşları, yürüyüşleri, oturuşları, yaslanışları, yaşlanışları bilinemeyecek, sahibi önemsiz, cansızlaşmış seslerin ya da eşyanın keskinliğine ulaşamayacaklar.

Tencerenin dibindeki artıktan sıcak duman çıkmaya devam ediyor.