Unuttuğum Küçük Şeytanlar

Arzuları, istekleri, ruhu kütlesini terk etmesin diye dikişlerinden hayata kapanan koltuk, oturtulacak birini beklemekteydi. Tek kişilik. Yeşilin tonlarıyla renklenmiş çiçek desenleri. Püsküllü etek, süngerli vatka. Aylarca korunmuş toz. Koluna dayanmış, dürülü ve beli bükük bir halı ki az önce serili olduğu yerden, sakladığı deliği ortaya çıkarması için kaldırılmış ve düşünüyor, her seferinde sırtlanıp depoya götürülme korkusundan çok sıkılmış.
İşlevinden geçilmemiş iki parça eşya, bunlar en sona kalanlar.
Adam tırnaklarıyla bir süredir tünel kazmaktaydı. Aradığı damar burada, bulmak için vermek zorunda kanı, duymak zorunda acıyı; ama yapmamalı bazı şeyleri. Yememeli mesela toprağı, bu kadar yakınken, yalamamalı parmaklarını. Işık kullanmalı. Gözlerini kısmaktan köstebeğe benzediği anda bir de durup düşünmemeli, bundan vazgeçtiği için herkes kadar insan, devinimli, unutmamalı. Toprağı koklamalı, nemi.
Yine yutarken topraktan bir avuç dolusu, parmaklarının arasındaki pörsümüş, açık pembe, üstündeki kırışıklar ve çatlaklarından pürüzlü; buna rağmen hep yumuşak kalabilen balonlardan birini de yutuverdi.
Artık her nefeste şişiyor:
için yukarı çıktığımızda kasadaki dev köstekli saatle hesabı ödeme konusunda anlaşamıyorum tam tartışmanın ortasındayken elinde sepetle içeri giriyor gülümseyerek örtüyü kaldırıp garsona elmaları gösteriyor bir şeyler söylüyor anlamıyorum sepeti bırakıp gidiyor saat işliyor yanımdaki monokl takan adamın fötrünü kaldırıp cüzdanımı altına koyuyorum ve al işte şimdi sorunumuz kalmadı ben de peşinden sokağa gece lambaların arasında üçer adım boşluk var birinden diğerine sekerek hızla uzaklaşıyor fesli adamlar da burada ellerinde upuzun çubuklar uçlarında kibrit alevleri takıldığım oluyor bazılarına aramız açılıyor ara sokağa saptığında daha hızlı koşuyorum tam yetiştiğimi düşündüğümde bir dolu çocuk ellerindeki
Delikten güçlükle çıktığında duraksamadan gidip pencereyi açtı. Nefes almaya çalışmadı. Koltuğa gidip oturdu, göğsünü tutup gülümsedi.
Koltuk hiçbir işe karışmadığından emin, üstüne oturulduğu için rahat; halı da düşündüklerinin hiçbir anlama gelmediğini kabullenmişti.
Balonlar yeraltından gelerek odayı doldurdu, adam öldüğünde bile durmayarak pencereden taştı.
Damarı bulmuştu.